Serbest Bölge

Nulla: ROI’si Ölçülemeyen Yalnızlık

Nulla, hiç sunulmadı ama hep vardı.

Hiç parlamadı ama hep yandı.

Hiç etiketlenmedi, konumlandırılmadı ama hep oradaydı.

Şekli hiç tamamlanmadı ama şekilsizliğiyle bile anlamlıydı.

Nulla, gerçek parıltının görünmeyen zamanların bedeli olduğunu savunduğundan olsa gerek; billboard ışıklarında değil, yalnız geçen gecelerin derinliğinde anlam aradı.

Radiohead gibi… Kalabalıklar için değil, kendi yankısını duymak isteyenler için ses verdi. Nulla da ancak fısıltıyla duyulabilirdi.
Kendi iç sesini bastıran kalabalıkların içinde değil; kapalı perdelerin ardında, kimsenin görmediği hâliyle parlamayı seçti.
Pazar payı değil de varlık payı arayanlardandı.

Ve onlar ya hiç duyulmaz, ya da geç duyulurlar.

Nulla, parıltıyı vitrinlerde değil, yalnız geçen gecelerin satır aralarında aradı.
Dışarının ışıkları göz kamaştırırken, içerideki gölgede anlamı test etti.
Talep edilmeyen bir varlık gibi, kendi iç sessizliğinde bedelini ödedi.
Kimsenin beklemediği bir sorumluluğun ağırlığını yine de sırtlandı.

Nulla, “Ben kimim?” demedi. Belki de bu soru, fazla ‘ben’ kokuyordu. O daha çok “Benden ne istiyorlar?” diye sordu. Kendi rengini bulmak yerine, başkalarının paletinde yer aradı. Ve her bulduğu renk biraz daha silikti. Çünkü Nulla’nın rengi, başka fırçalarda soluyordu.

Hiç ‘yalnızım’ demedi. Çünkü yalnızlık onun içinde hep vardı, adı konmamış bir iç ses gibi. Ama sonra anladı ki; yalnız hissetmek geçici, yalnız olmaksa nihai bir yorgunluk.
Ve o farkı kavradığı gün, seçim karşısına dikildi:
Ya herkesin anlayabileceği gibi şekillenecekti…
Ya da kimsenin anlayamayacağı bir derinlikte kalacaktı.

Her marka bir vaattir.
Nulla ise henüz vaadini bile kuramamış bir boşluktur.
Kurulmak üzere masaya yatırılmış ama bir türlü doğurtulamamış bir fikir gibi.
Tasarımı yapılmış ama kimliği verilmemiş bir beden gibi.

Nulla, personalarla tanımlanamaz; çünkü o içgüdüye seslenir.
MVP’si yoktur; çünkü herkesin zihninde zaten beta hâlindedir.
Brief’e sığmaz; çünkü hedef değil, his gibidir.

Nulla, bir marka olduğu kadar da ROI’si ölçülemeyen bir yalnızlık biçimidir.

Ve Nulla’nın en büyük hatası belki de şudur:
Kendisini anlatacak bir reklam ajansı bekledi.
Bir gün birilerinin onu anlayacağını sandı.
Ama unuttuğu bir şey vardı:

Kimse anlamak, dinlemek istemezdi bir şeyin “kurulmamışlığını”.

Nulla’yı şimdilik sadece Nulla hissediyor.
Kendini gölgede tutmanın, sesini geri yutmanın, parmak uçlarında yaşamayı seçmenin ağırlığını sadece Nulla biliyor.

Ama bir gün…
Nulla’nın gerçek yokluğu hissedilecek.

Çünkü herkes bir Nulla taşır içinde.

Ve işte o gün…
Nulla’nın aslında hep orada olduğu fark edilecek.
Ama artık çok geç olacak.
Çünkü Nulla, bir daha geri dönmemek üzere kendi sesine gitmiş olacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu